Bir evli bilim adamı çifti, modern çağın canavarını yaratıyor. Frankenstein hikayesini çağrıştıran bu konsept, bir nevi değişik bir döngü içerisinde bizi karanlık bir geleceğe doğru sürüklüyor. Film, bilim ve teknolojinin olası bir yanılgısını irdeleyerek, etik ya da ahlaki sınırların ne ölçüde aşılabileceğini sorguluyor. Filmin başkahramanları olan bu çift, hayatı baştan yaratma eyleminde bulunurken, aynı zamanda kendi hayatlarının da kontrolünü kaybetmek üzeredirler.
Filmde yaratılan canavar, aslında insanoğlunun bilim karşısındaki acizliğini ve kontrolsüz güç hırsını temsil ediyor. Bunun yanı sıra, yaratılan bu yeni varlık, insanoğlunun doğayı ne kadar çok tahrip ettiğini ve bundan sonra olanların da sorumluluklarını üstlenmesi gerektiğini anımsatıyor. Bu evli çiftin hikayesi, gerçekte bilimin ne kadar ilerleyebileceğini ve bu ilerlemenin sonuçlarının ne olabileceğini merak edenler için kaçırılmaması gereken bir film sunuyor. Film boyunca izleyici, aynı zamanda kendi etik değerlerini ve bilim ile teknolojiye olan inançlarını da sorgulama fırsatı buluyor.
Genel anlamda, film insanoğlunun sonsuz bilim arayışının potansiyel tehlikelerini ve doğabilecek sorunları incelikle ele alıyor. Bilimin sınırlarını zorlama ve hayatı baştan yaratma konularını merkezine alarak, sosyolojik ve felsefi bir bakış açısı sunuyor. Bir evli çiftin, modern bir canavar yaratmaya çalışırken karşılaştığı trajik son, bizlere bilimin kontrolsüz bir şekilde ilerlemesinin tehlikelerini gözler önüne seriyor. Bu film, bilim, etik ve ahlak kavramlarını tartışmaya açarak, izleyicisini derin düşüncelere sevk ediyor.
