Ve nihayet, Alice (Ruth Wilson) 15 yıl aradan sonra, babasının vefatının ardından, doğduğu köye döner. Ancak bu dönüş sıradan bir ziyaret değil, aslında ailesinin çiftliğinin varisi olmak için yapılan bir dönüştür. Babasının ölümü ona mirasın eksik bir parçası olan çiftlik üzerinde hak iddia etme fırsatı sunmuştur.
Bu uzun süre sonra geri dönen Alice, hem geçmişiyle hem de baba eviyle yüzleşecektir. Wilson'un canlandırdığı Alice karakteri, çocukluk anıları ve aile bağlarının yanı sıra, ailesinin çiftliğini yeniden ele geçirme arzusuyla doludur. Bu arzusunda, mirası hak ettiği inancına ve babasının anısına olan bağlılığına dayanmaktadır.
Wilson'ın performansı, Alice'in içindeki bu karmaşık duyguları başarılı bir şekilde yansıtmaktadır. Alice karakteri, geçmişin hayaletlerine meydan okurken, aynı zamanda kendi kimliğini ve ailenin toprak üzerindeki mirasını da bulmaya çalışmaktadır. Bu serüveninde ailesine olan bağlılığı ve çiftliği kazanma hırsı arasında sıkışıp kalmıştır.
Bu film, aynı zamanda köklerine dönmek, özgürlüğü bulmak ve aile mirasını korumak üzerine bir hikaye anlatıyor. Kendi hayatını sürdürmeye çalışan bir kadının, aile geçmişinin derinliklerine dalmak zorunda kaldığı bu yolculuk, izleyicilere birçok duygusal yük getiriyor ki bu da filmin gerçeklik payını artırıyor.
Sonuçta; baba evine ve mirasa dönüşü anlatan bu film, ailenin mirasını hakkıyla sahiplenme arzusunun bir portresini çiziyor. Alice'in bu meşakkatli yolculuğu, köklerine dönüş, aidiyet ve miras hakkı gibi evrensel temalar üzerinden izleyicileriyle buluşuyor. Ruth Wilson'ın etkileyici performansıyla, geçmişiyle yüzleşen bir karakterin cesaretini ve kararlılığını görüyoruz. Ancak unutmayın, bu film sadece bir miras meselesi değil, aynı zamanda aile bağlarının, özgürlüğün ve toplum içindeki yerin anlamı üzerine derin bir bakış sunuyor.
