Bir İngiliz yatılı okulunun görkemli mekanları, yakınlardaki bir fracking alanında ortaya çıkan gizemli bir çukurun ortaya çıkması ile bir kanlı savaş alanına dönüşüyor. Bu çukur, tarif edilmesi mümkün olmayan bir dehşeti serbest bırakarak tüm yerleşim yeri ve okulu tam bir felakete sürüklüyor. Bu çok katmanlı hikaye, fracking'in çevresel etkilerinin yanı sıra, İngiltere'nin elit eğitim kurumlarındaki hedefe yönelik sosyal ve sınıfsal çatışmaları da vurguluyor.
Yönetmen, okulun muhteşem koridorları ve saat kulesinden, çukur tarafından açığa çıkan korkunç yaratıkların tesiri altındaki acımasız ve kaotik manzaraya kadar, görsel bir kontrast oluşturmayı başarıyor. Film, genç öğrencilerin bu beklenmedik dehşet karşısında hayatta kalma mücadelesini ve var oluşsal krizlerini etkileyici bir şekilde ortaya koyuyor.
Öğrencilerin ise okul hayatının sıradanlığı ve sıkıcılığına dair şikayetleri, birdenbire hayatta kalma mücadelesi verirken geçerliliğini yitiriyor. Filmde, öğrencilerin bu süreçte nasıl olgunlaştığını ve hayatlarının değerini anladığını izlerken, aynı zamanda gençlik, masumiyet ve kayıp temaları üzerinde düşünmeye teşvik ediliyoruz.
Sonuç olarak, bu film, bir eğitim kurumu ve genç öğrencilerin yaşadığı travmanın, doğa ile insan arasındaki çatışmanın bir sembolü olarak sunulduğu, gerilim dolu ve düşündürücü bir eser. Fracking'in yarattığı felaketlerin metafor değil, gerçek ve acı verici sonuçları olduğunu gözler önüne seriyor. İlk bakışta bir korku filmi olarak algılansa da, aslında sosyal ve çevresel konuları ele alıyor ve seyirciyi bu konular üzerine düşünmeye zorluyor.
