Genç bir kadın, bilinçli bir şekilde bir "kaç ve kurtul" suçu işler ve ardından kaderini, mağduruna bağlı bulur. Bu basit ve bir o kadar da gizemli cümle, üzerine kafa yormayı ikna edici bir biçimde hak eden karmaşık bir hikayeyi anlatıyor.
Bu hikayeyi ekranlara aktaran film, genç kadının bu ani ve küstah kararının, hem kendi hayatını hem de etrafındakilerinkini nasıl altüst ettiğini sanatsal bir dille ortaya seriyor. Filmde, bu genç kadının yaşadığı trajediye tanık oluyoruz; bir yandan etrafıyla ve kendisiyle mücadele ederken, diğer yandan da kendi suçunu telafi etme çabasında.
Kurbanının hikayesini öğrendikçe, genç kadın, içine düştüğü durumun sadece kendisiyle alakalı olmadığını, bu hit-and-run olayının, hayatları birbirine bağladığı kurbanıyla paylaştığı trajik bir bağ olduğunu keşfeder.
Ardından, genç kadının kaderinin kurbanına bağlandığını izleriz. Suçu işlediği andan itibaren hayatlarının artık eskisi gibi olmayacağını anladıklarında, iki karakter arasında beklenmedik bir ilişki gelişmeye başlar. Hikaye, masum bir hata ile başlar ve karmaşık bir dizi olayı tetikler. Bu genç kadın ve kurbanının hikayesi, izleyicinin içinde derin bir empati uyandıran bir drama haline gelir. Her biri kendi suçluluk ve adalet anlayışı ile mücadele ederken, bir yandan da birbirlerine karşı sorumluluk hissederler.
Sonuçta, genç bir kadının bir hata sonucu işlediği suç ve bunun sonuçlarının anlatıldığı bu film, insan doğası, suç ve ceza, adalet ve kader gibi evrensel temaları ele alıyor. Kendi yaptığınız bir hatanın başkasının hayatı üzerinde ne kadar büyük bir etkisi olabileceğini ve bu durumun kişinin üzerinde ne kadar büyük bir suçluluk duygusu yaratabileceğini gösteriyor. Film aynı zamanda, bazen kaderin ne kadar acımasız olabileceğini ve hayatlarımızın ne kadar hızlı değişebileceğini de vurguluyor. Bu türden bir hikayeyi izlerken, günün sonunda hatırlanması gereken en önemli şeyin, herkesin hatalar yapabileceği ve bu hataların sonuçlarını kabul etmek zorunda olduğudur.
