Sahip olduğu her şeyi; çocuklarını, eşini, evini ve geleceğini acımasızca elinden alınmış bir adam... Hayatın ona reva gördüğü başına buyruk yaşamında çocuklarıyla baş başa kalan, yapayalnız ve çaresiz bir kadın... Ne yazık ki zamanın ve durumun yanlışlıkla kurbanı olan eskimiş bir aşk... Bu üç unsuru bir araya getirdiğimizde karşımıza çıkan hikaye, sinema izleyicisini derinden etkileyen ve düşündüren bir drama.
Adamın, ailesinin ve evinin haksız yere elinden alınmasının hüzünlü ve trajik hikayesini izlerken, kadının yalnızlığının ve çaresizliğinin acımasızlığını hissettik. Bu karakterlerin tek bir çerçevede toplanarak, seyirciye hem acı hem de duygu yüklü bir hikaye sunuluyor. Bu filme baktığımızda, aynı zamanda eski bir aşk hikayesinin de ne yazık ki kurbanı olan kişilerin trajedisini görüyoruz. Zamanın ve durumun yanlış oluşu, bu aşkın yaşamasını engelliyor ve böylece size yazgıya karşı direnen iki karakteri sunuyor. Bir yandan hayatın acımasızlığına karşı koymaya çalışan bir adam, diğer yandan çocuklarına hem annelik hem de babalık yapmaya çalışan bir kadın... Aslında, bu film hayatın gerçeklerini ve zorluklarını, aşkın ve kayıpların, acının ve umudun nasıl iç içe geçebileceğini mükemmel bir şekilde anlatıyor.