Ali ve Zuhal, bir suç işleyerek bu büyük dünyaya ilk adımlarını atarlar ve insanlar arasında yaşamaları imkansız hale gelir. Medeni dünyadan dışlanmış bir çocuk ve bir kız, tüm insanlık hikayesini en baştan itibaren yaşayacaklardır.
İki genç karakterimiz, olanları kabullenmeye çalışırken aynı zamanda hayatta kalma mücadelesi veriyorlar. Yalnızlıkla baş etmeye çalışırken bir yandan da bu yeni dünyada düzen kurmayı öğreniyorlar. Kendilerine ait bir yaşam alanı oluşturmanın yanı sıra birbirlerini de keşfediyorlar.
Ancak bu yeni yaşama alışmak hiç de kolay olmuyor. İnsan doğası ve medeniyetten kopuk yaşamanın zorlukları, tam anlamıyla bir hayatta kalma mücadelesine dönüşüyor. Sürekli bir tehlike ve belirsizlik hissi içinde yaşayan karakterlerin durumu, izleyicinin de hikayenin içine daha çok çekilmesini sağlıyor.
Ali ve Zuhal’in hikayesi, izleyiciye insanlığın temel dinamiklerini sorgulama fırsatı sunuyor. İnsanın içgüdüleri, hayatta kalma arzusu, aşk, bağlılık ve yalnızlık gibi kavramları derinlemesine ele alıyor. Medeniyetten soyutlanmış bir yaşamın masumiyeti ve acımasızlığını bir arada sunarak, izleyiciyi düşündürüyor ve etkiliyor.
Dahası, Ali ve Zuhal’in serüveni, izleyiciye daha başka birçok soruyu da sorma imkanı veriyor: Medeniyeti oluşturan öğeler nelerdir? İnsan, doğası gereği bir toplumda mı yaşamalı, yoksa kendi hür iradesiyle mi bir yaşam kurmalı? Suç kimin gözünden bakarsak değişir mi? Bu hikaye, hem hayatta kalma mücadelesi hem de kişisel dönüşüm hikayesi olarak kabul edilebilir.
Neticede bu hikaye, insan kadar eski olan hikayeleri, muhteşem bir görsellik ve derin bir hikaye anlatımıyla birleştiriyor. Ali ve Zuhal’in bu hikayesi, onların sadece kendi hayatlarına dair bir hikaye değil, aynı zamanda tüm insanlık hikayesinin bir parçasıdır.